Birlikte Yaşamak Sempozyumu Gerçekleştirildi
Üniversitemiz İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü, Türk Felsefe Derneği ve Atatürk Kültür Merkezi tarafından ortaklaşa tertip edilen, Türk Felsefe Derneği Onursal Başkanı Prof. Dr. Necati ÖNER’e ithaf edilen “Birlikte Yaşamak” Sempozyumu ve Çalıştayı 25-26 Nisan 2014 tarihleri arasında Crowne Plaza’da gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin değişik bölgelerinden konuya dair fikri bulunan akademisyen, yazar, sanatçı, düşünür, siyaset adamının iştirak ettiği programa çok sayıda izleyici de katılmıştır. Sempozyumda sunulan bildiriler ve katılımcıların değerli katkıları kitaplaştırılarak literatürümüze eklenecektir. Sempozyumun ardından geniş katılımlı gerçekleştirilen çalıştay sonucunda meydana getirilen sonuç bildirgesinin hazırlanmasıyla program nihayete erdirilmiştir. Sempozyuma ve çalıştaya iştirak ederek katkıda bulunan isimler:
Necati ÖNER, Prof. Dr.
Abdülkadir ÇÜÇEN, Prof. Dr.
Ahmet ARSLAN, Prof. Dr.
Ahmet İNAM, Prof. Dr.
Ahmet KAVLAK, Yrd. Doç. Dr.
Ali O. GÜNDOĞAN, Prof. Dr.
Bedri GENCER, Prof. Dr.
Bilal KEMİKLİ, Prof. Dr.
Celal TÜRER, Prof. Dr.
Cengiz GÜLEÇ, Prof. Dr.
D. Mehmet DOĞAN
Fatih TOKTAŞ, Doç. Dr.
Fatma BARBAROSOĞLU, Dr.
Fulya BAYRAKTAR, Doç. Dr.
Hakan POYRAZ, Prof. Dr.
Halil İMAMOĞLUGİL, Yrd. Doç.Dr.
Hasan Yücel BAŞDEMİR, Doç. Dr.
Korkut TUNA, Prof. Dr.
Levent BAYRAKTAR, Doç.Dr.
Mehmet BAYRAKTAR, Prof. Dr.
Mehmet VURAL, Doç.Dr.
Metin BECERMEN, Doç. Dr.
Metin DOĞAN, Prof. Dr.
Milay KÖKTÜRK, Prof. Dr.
Muhammet Enes KALA
Musa Kazım ARICAN, Doç.Dr.
Murtaza KORLAELÇİ, Prof. Dr.
Orhan MİROĞLU
Rahmi KARAKUŞ, Prof. Dr.
Ramazan KAPLAN, Prof. Dr.
Sait REÇBER, Prof. Dr.
Selçuk ERİNCİK, Yrd. Doç. Dr.
Süleyman Hayri BOLAY, Prof. Dr.
Şaban ABAK
Şafak URAL, Prof. Dr.
Vecdi GÖNÜL, Dr.
Veli URHAN, Prof. Dr.
Yasin AKTAY, Prof. Dr.
Yusuf KAPLAN, Dr.
BASIN AÇIKLAMASI
İnsan, bütün hayvanlardan farklı olarak, haz ve acı konusunda sınırlandırılmamış duygularla var edilmiştir. Yine insanın arzularının sınırsızlığından ve tüm ihtiyaçlarını kendi başına karşılamaktan aciz olduğundan ötürü, kendisi gibi farklı alanda ihtiyacını karşılayan insanlara muhtaçtır. Fakat insanın sınırsız haz ve acıya maruz kalabilme özelliği, diğer insanlarla yaptığı iş bölümünde adalete muhtaç olma ihtiyacını insan için en önemli gereklilik durumuna getirmektedir.
İnsan duyguları sınırlanmış olarak dünyaya gelmediğinden, diğer insanlarla olan ilişkilerde zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için insanlar kendi aralarındaki her türlü ekonomik ve insani ilişkilerde adalete muhtaçtır. Ancak her ferdin aklı, adaleti idrakten aciz olduğundan, umumi bir akla ihtiyaç vardır ki, fertler, o büyük akıldan istifade etsinler. Öyle bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Böylesi bir kanun, ancak devlet denilen örgütlenmenin kanunu olabilir.
Bir yasanın var olması mecburiyeti, özgürlüklerin ister istemez sınırlandırılması anlamına gelir. Çünkü mutlak hürriyet anarşi demektir. Bu nedenle devlet, hürriyeti temin için mutlak hürriyeti sınırlandırmak durumundadır. Birlikte yaşamak ancak sınırsız tercih kabiliyeti ile donatılmış olan yaratılışa sınır konulmasıyla mümkündür. Bu sınırlar ise tarafların makul göreceği objektif/değişmeyen yasalarla sağlanabilir. Yasalar, bireysel hürriyeti teminat altına alabilmek için, bireysel tercih ve inançları fiili olarak diğer bireylerin hukukuna tecavüz etmeyecek oranda koruma altına almakla yükümlüdür.
Birlikte yaşamanın önündeki engellerden bir tanesi de, batı dünya görüşünün bütün toplumlara dayatılmasıdır. Bu durum zevklerin, beğenilerin, farklılıkların törpülendiği ve insanın tek tipleştirildiği döneme de işaret etmektedir. Birlikte yaşamanın önündeki engelleri kaldırmak, çağı tanımak ve onun barındırdığı farklılıkları zenginliğe dönüştürmek, ona adalet ve bilgiyle şekil verebilmekle mümkün olabilir.
Devlet bireye tek tip olmayı dayatamaz. Tek tip bireyliğin dayatılması ne kadar insan hürriyeti kavramına zıt ise, aynı şekilde toplumsal bir varlık olan insanın ben merkezli düşüncelere yönlendirilmesi de insan onurunun yok edilmesi açısından meşru bir yaklaşım değildir.
Toplumsal bir varlık olan insanın, kendisi ve kendisi olmayanla bir arada yaşama mecburiyeti, kanunların adaletli ve güçlü olmaması durumunda büyük bir sorun olduğu gibi, yeni gelişen teknoloji ile birlikte insanların sanal dünyada kendini kaybetmesi de insan ilişkileri açısından gelecek adına kaygı vericidir. Birlikte yaşamak mecburiyeti insan ilişkilerinde samimiyeti de ihtiyaç durumuna getirmektedir. Ancak sanal dünya, insanın toplumsallığını ortadan kaldıran ve yanlış insan ilişkileri tasavvuruna neden olan bir dünya olmuştur. İletişim hürriyeti mutlak hürriyetin anarşi olduğu ilkesini çiğnetmemelidir.
İnsan “ben’inin var olması için hem varlık hem bilgi olarak “öteki”ne ihtiyacı vardır. İnsan kendisini anlamak için “saygı” temelinde “öteki” ile tanışmak ve halleşmek mecburiyetindedir.
Birlikte yaşamak ahlaki alana da işaret eder. “Biz” duygusu “ben” duygusu kadar insanın ruh dünyasında var olmadıkça birlikte yaşamak sorunu aşılamayacaktır. Bu anlamda farklı tercihlerin hürriyeti ile birlikte yaşamak insan yapısının zorunlu bir sonucudur. “Tek tip”liğin egemen olduğu sosyo-kültürel ortamda, “farklı olmak” tedirginlik nedeni olarak algılanmaktadır. Hâlbuki insanın, insana ufuk olduğu her daim hatırda tutulmalıdır.
Herkesin hayata aynı perspektiften bakması mümkün değildir. Bizim kültürümüz, camiyi, havrayı, kiliseyi ve dahası Aşkın olana huşu ile yaklaşılan her mekanı bir arada kavgasız olarak yaşatmayı sağlamış bir kültürdür. Bugün birlikte yaşama adına yaşanan sıkıntıları, bunların tecrübe edildiği kültür olan kültürümüzü canlandırmakla çözeceğimiz kanaatindeyiz. Bizim kültürümüz dışında güçlü olduğu halde farklı ırk ve dinleri bir arada çok uzun bir süre adaletle yaşatmış bir kültür dünyada tecrübe edilmemiştir. Sair kültürlerde görünen durum, elde güç olduğunda adalet kavramının ortadan kalkması istikametinde gerçekleşmiştir.
Birlikte yaşamak için kendimize ait ortak bir dilin oluşturulması çok önemlidir. İnsanlar hem kendi dillerini serbest olarak kullanabilmeli, hem de yekdiğerini anlamayı başarabilmesi için edebiyat, sanat ve felsefe ile zenginleştirilmiş ortak dilin gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.
Toplumsal kurumların, toplumun çoğulcu yapısını baltalayan katı yaklaşımları toplumsal barışı tehdit etmektedir. Kurum politikalarının bu çerçevede toplumsal barışa katkı sağlayacak ve bireysel özgürlükleri artıracak biçimde yeniden gözden geçirilmesi isabetli olacaktır. Bireysel özgürlükler tam demokratik bir anayasa ile güvence altına alınmalıdır.
“Birlikte yaşamak” “yarın” birlikte yaşamaktır. Ortak tarihimizde birlikte yaşama kültürümüze gölge düşüren ve bize yakışmayan bazı arızi olaylar olmuştur, bunları yok sayarak aşmak mümkün değildir. Devlet gelecekte bir arada yaşamayı düşünenlerin kurduğu bir örgütlenmedir. Yeniden acılara düşmemek için kötü olayların nedenleri üzerinde araştırma yapılmalı, ortaya çıkan olumsuz nedenler gerektiğinde kanunlarla bertaraf edilmelidir. Ancak hiçbir tarihi olay çoğunluğu baskı altında tutacak taleplere dönüşmemelidir.
Birlikte yaşama pratiği, devletin adil ve güçlü olmasına bağlıdır. Güç ve adalet bir devlette bir araya geldiğinde azınlık psikolojisi ortadan kalkacaktır. İnsanın sadece akıl varlığı olmaması bunun yanında duygu varlığı da olması güçlü hukuk sistemini gerekli kılmaktadır. Güçlü ve hukuka dayalı adil bir devlette bir arada yaşama pratiği tecessüm eder.
Birlikte yaşamanın prangaları bütün aidiyet ve ideolojilerdir. Tabular yüzünden insanların konuşma zemini ortadan kalkmaktadır. Bundan ötürü ülke koşullarında ifade özgürlüğüne verilen önem artırılmalıdır. Kimlikler yok sayılmadan, ortak yaşamın gerçekleşmesine yönelik bireysel özgürlüklerin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Birlikte yaşamak için sadece siyasi, felsefi ve sosyolojik bakış açıları yeterli değildir. İnsanlığımız sanat, edebiyat, şiir gibi estetik unsurlarla zenginleştirilmeli ve bunlar bir arada yaşam diline eklenmelidir.
İnsan anlayışı konusunda kültürümüzün tavrını özetleyen Yunus Emre’nin sözü bizim için birlikte yaşamak pratiği açısından gerekli tüm ipuçlarını vermektedir:
“YARADILANI HOŞ GÖR, YARADANDAN ÖTÜRÜ”
Üniversitemiz İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü, Türk Felsefe Derneği ve Atatürk Kültür Merkezi tarafından ortaklaşa tertip edilen, Türk Felsefe Derneği Onursal Başkanı Prof. Dr. Necati ÖNER’e ithaf edilen “Birlikte Yaşamak” Sempozyumu ve Çalıştayının sonuç bildirgesidir. Basınımıza Duyurulur.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.