Üniversitemizde Merhametli Şehir Konferansı Gerçekleştirildi

Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Eski Genel Başkanı ve Merhametli Şehirler isimli kitabın yazarı Avni Çebi öğrencilerimizle buluştu.

Üniversitemiz Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen ‘Merhametli Şehirler’ başlıklı konferansa öğrencilerimiz yoğun ilgi gösterdi.

Üniversitemiz Etlik 15 Temmuz Şehitleri Binasında düzenlenen konferansta MMG Etik Kurulu Başkanı Avni Çebi, şehirleşme alanında önemli konulara değindi. Çebi, yapıların ve kentlerin insanı hapseden değil huzur veren bir şekilde inşaa edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

“İnsan, mekan, zaman, değerler, varlıklar, ilişkiler, kurumlar düzlemlerinde insan anlam ve hayat haritasını oluşturur; kültür ve medeniyeti inşa eder.” diye söze başlayan Çebi, “Bu süreç bireyden aileye, aileden topluma, toplumdan millete; insanı, toplumu ve hayatı etkileyerek dönüştürür.” dedi.

Şehrin insanları buluşturan mekan olduğunu ifade eden Çebi, “Şehir; insan, mekân, doğa, zaman, varlıklar, işler ve ilişkiler düzleminde insan irfan, kültür ve medeniyetinin geliştirdiği, insan emeği ve aklının coğrafyaya işlenmiş eseridir. Şehirler toplu yaşamın, kuralların, kanunların, değerlerin ve hiyerarşinin olduğu en geniş anlamda mal ve hizmetlerin üretim ve ticaretinin yapıldığı yeni fikir, kültür ve yaşamların harmanlandığı; güvenli ve huzurlu bir yaşam arzusuyla insanların sürekli bir umut, arayış ve çaba ile imar ettiği büyük yerleşim alanlarıdır.” diye konuştu.

Çebi ayrıca ‘şehir’ için, “Birey ve toplumun ortak hatıralarının, ümitlerinin ve değerlerinin yaşandığı mekândır. Şehir; insan, çevre ve kültürün birbirini etkileyerek, sürekli dönüştüğü mekandır. Doğanın kucağında, yaşamak için sürekli göç eden ve mücadele halinde olan insan, şehirle beraber yerleşik hayata geçmiş; iş bölümüne dayanan, daha üretken ve verimli, daha kurallara ve kanuna bağlı, daha dingin ve öngörülebilir bir yaşamın konfor ve emniyetine kavuşmuştur.” dedi.

Şehirlerin insanlar gibi doğup, büyüyüp, geliştiğini ve zaman içerisinde yıpranıp eskidiğini ve terkedildiğini ifade eden Çebi, zamanın yıpratıcılığının, afetlerin, savaşların ve göçlerin şehirlerin çehresini değiştirirdiğini, anlam haritalarını bozduğunu, terk edilen yurtlara döndürüldüğünü kaydetti.

İnsanın yuvasının huzuru ve gelecek nesilleri için; adil, güvenli ve barışçıl bir ortamda yaşama ülküsüne sahip olduğunu vurgulayan Çebi, mahallenin şehrin can damarı olduğunu belirtti.

İnsanoğlunun zaman içinde mekanını kendi ihiyaçlarına göre şekillendirdiğinin görüldüğünü söyleyen Çebi, merak, gayret ve cesaretle merhametli, huzur veren yapıların ve kentlerin yeniden oluşturulabileceğini belirtti.

Merhametli mimarlar ve mühendisler olarak merhametli binaları tasarlamaları, mahalle ve şehirleri planlamaları gerektiğinin altını çizen Çebi; çevreyle uyumlu, sağlıklı, geri dönüştürülebilir özeliklere sahip merhametli şehirlerin, insanları iyi yönde değiştireceğini ve geliştireceğini ifade etti.

Mimarinin temel ilkelerini; işlevsellik, sağlamlık, estetik, ergonomik, sağlıklı, çevreci, hakkaniyet, ekonomik olarak sıralayan Çebi, insan ve doğanın uyum içinde olması gerektiğini vurguladı.

Genişliğine rağmen yeryüzünün insana dar geldiğini dile getiren Çebi, insanın mekanı kendisine göre inşaa ettiğini ve bunu yaparken kaynaklarının sonsuz olmadığını aklından çıkarmaması gerektiğini ifade etti.

“Değerlerimiz bizi biz yapar. Değerlerimizin başında merhamet var.” diye konuşan Çebi; merhamet, şükretmek, sabır, tevazu değerlerinin insanı şekillendirdiğini ve bu insanın da buna göre mekanını şekillendirdiğini belirtti.

“Çocukluğumuzda mahalleler arasında doğal geçiş alanları vardı: dereler, yamaçlar, çayırlar gibi. ‘Mahalle’ barındırdığı insanları koruyan bir mekandı.” diye konuşan Çebi, mahallelerin eskiden organik bir yapıda olduğunu hatırlattı.

Eski mahallelerde ciddi anlamda dayanışmanın, koruyuculuğun olduğunu vurgulayan Çebi, eski mahallelerin teker teker kaybedildiğini belirtti.

Çebi konuşmasının devamında, “Mahallenin gösterdiği toplumsal kontrol işlevi gerçekçi bir dayanışmanın koşullarını sağlamlaştırmanın gerekli bir aracıdır.

Günümüzde tam tersi bir anlamla değerlendirilen mahalle baskısı; modern toplumların başka yerlerde aradıkları ama bir türlü gerçekleştiremedikleri dayanışmacı ve paylaşımcı toplumsal mekandan başka bir şey değildir.

Mahallede kazanılan ve test edilen toplumsal şahsiyet ile birey kendini daha güvenli, donanımlı ve güçlü hissederek şehre katılır ve katkı sağlar dedi.” dedi.

“Mekânları apartmana dönüştürerek bahçeyi yok ettik, artık insanları kat kat, üst üste koyarak insanlar arasındaki ilişkiyi bozduk. Yatayda veya dikeyde insanları ne kadar yaklaştırırsanız, insanda koruma ve sakınma duygusu artar.” diyerek yatay ve dikey yapılaşmanın insan ilişkilerine etkisine değinen Çebi, “Mekânın yaklaşması insanın mahremiyet alanına girdiği için ona uzak kalmayı getiriyor, merak duygusunu da yok ediyor. İnsanlar birbirlerine uzak olmaya çalışıyorlar.

Apartmanlaşmanın getirdiği en önemli şeylerden bir tanesi, insanı yanı başında olana, üstünde veya altında yaşayan kişiye karşı duyarsızlaştırıyor. Dikey yapılaşma ile topraktan uzaklaşan insan ilişkilerinde yabancılaşma başlıyor.

Yatay şehirler geleneksel kadim kültürlerin yaşam biçimi olduğu kadar sakin, huzurlu ve üretken bireylerin yetişebileceği bir ortam olarak, akılcı yerleşim politikalarının uygulandığı ülkelerde bugün dahi uygulanmaktadır.

Bahçe düzeni olan müstakil evler aynı zamanda bir yaşam alanı, aynı zamanda evrenle iç içeliği sağlıyor. Bu evler; toprakla, bitkiyle, hayvanlarla, komşunu davet edip paylaşımlarda bulunacağın bir mekan sağlar.

Yatay mimaride ilişkiler, mahalleli ve komşuyla anlamaya ve tanımaya, yardımlaşma ve dayanışmaya açık, insani bir iklimde gelişir. Herkes ortak yaşamın getirdiği bir bilgelik ve sorumlulukla, komşusunun acısı ve sevincini yüreğinde hisseder.” dedi.

Yatay yapılarda her yaştan insanın yaşayabileceğini ve çok katlı binalarda hasta ve yaşlı insanların giderek yetenek kaybına uğradığını ve yalnızlaştığını, fiziksel olarak birbirine yaklaşan insanların komşu olmaktan ziyade bir yabancıya dönüştüğünü belirten Çebi, yatay yapılaşmanın yaygın olduğu dönemde komşuların birbirlerine yardımcı olduğunu hatırlattı.

Dünya müstakilleşirken Türkiye apartmanlaşıyor

Dünyada müstakil evlere verilen önemin arttığını belirten Çebi, Türkiye’de apartmanlara yönelimin yükselişte olduğunu kaydetti.

“Tek katlı, bahçeli, sarı panjurlu bir evde, sevdikleriyle yaşamanın hayalini kuranlar neredeyse tarihe karıştı. Çünkü, günümüzün düşleri; çok modern, lüks apartman ve rezidans dairelerinde başlıyor artık.” diyen Çebi, “Her şeyin başı insanın huzuru ve yuvasının mahremiyetini sağlamak, bugün evlerimiz bir şov mekânına dönüşmekte, bizi biz yapan hayâ ve edep, hürmet ve sevgi, merhamet ve insaf, bilgelik ve anlayış mekânlarımızdan uzaklaşmaktadır.

Şehirlerde gittikçe yalnızlaşan ve içine kapanan insan, zor geçim şartları altında daha dayanaksız ve güçsüz olarak hayata tutunmaya çalışmakta, hemcinslerine ve yaşadığı mekâna yabancılaşmaktadır.” diye konuştu.

Düne saygı, bugüne adalet, geleceğe miras

“Şehirleri insani ölçeklerde ve insan yüzlü inşa etmeliyiz” diyen Çebi, düne saygılı olunması gerektiğini vurgularken, eski yapıların belirli bir estetiğe, saygıya, ve merhamete sahip olduğunu vurguladı. Eski yapıların bilgece inşaa edildiğini kaydeden Çebi, şehirlerin inşaasında kadim bir bilgi birikimi olduğunu, su kaynaklarına, toplumsal yapıya, insani ihtiyaçlara, komşu hakkına, rüzgara, güneşe göre kentlerin hayat bulduğunun altını çizdi.

Bugün yaşayanlar için ilişkilerde, paylaşımda, komşulukta adalet gerektiğini belirten Çebi, yeni yapılaşmalarla adaletsizliğe neden olunduğunu, komşuların güneşini, yolunu kesen binaların yapıldığını sözlerine ekledi.

“Geleceğe ne miras bırakacağız?” diye soran Çebi, “Bizden geriye gelecek için bu adaletsiz, huzursuz, merhametsiz binalar ve şehirler mi kalacak? Eski kadim yaşantımızı çok çabuk unuttuk. Bizim için merhametli olmayan yapılara özenir olduk. Geleceğe ne miras bırakacağız. Arsa, çok katlı binada küçük bir daire alıp bunları mı miras bırakacağız çocuklarımıza.” dedi.

“Yaşadığımız doğal çevre sürekli kırpılıyor” diyen Çebi, gelecek neslin hakkını gaspetmeden sağlıklı, merhametli bir yapılaşmaya gidilmesinin çok önemli olduğunun altını çizdi.

Merhametli Şehir

“Dikey yapılı, çok katlı, küçük odalı, dar, doğadan uzak binalar ve bu yapılardan oluşan şehir için nelerden vazgeçtik?” diye soran MMG Etik Kurulu Başkanı Avni Çebi, yaşanılan mekanlarda huzur ve güvenliğin olup olmadığının sorgulanması gerektiğini ifade etti.

Çebi, “Kaybettiklerimize değiyor mu? Şehir herkes için bir barış ve emniyet yurdu olmalıdır. İnsanlar merhametli olduğu kadar mekânlarda merhametli olabilirler. Biyolojik varlığımızı sürdürebilmek için ekmek, hava ve suya ihtiyacımız vardır. Aynen bunun gibi yaşam alanımız olan mekânlarımızı merhamet ve sorumluluk, iyilik ve güzellik, yardımlaşma ve dayanışma duygularımızı besleyecek şekilde, insani ölçekte, insan yüzlü olarak tasarlamalıyız.” diye konuştu.

“Şehir bizim ve bizden sonrakilerin ortak malıdır. Onu bilgece ve erdemlice kullanmalı ve geliştirmeli, yaşamalı ve yaşatmalıyız.” diyen Çebi, çocuklar, engelliler ve yaşlıların rahatça yaşayamadığı bir şehir için merhametli denemeyeceğini belirtti.

“Çocuklar, engelliler ve yaşlılar için şehir mekanlar, hareket alanları sunamıyorsa o şehir merhametsizdir.” diye konuşan Çebi, “Merhamet hepimiz için gerekli olan ilaç gibi bir şeydir.” dedi.

Dinamik insan statik mekan

“Yapılar, binalar statiktir. İnsan ise doğası gereği dinamiktir, hareketlidir. İnsan sürekli değişir. Doğar, büyür, gelişir insan. Sakat kalabilir, yaşlanır ve zor yürümeye, zor nefes almaya başlar insan, bina sabitken insan sürekli değişiyor.” diyen Çebi, nüfus yoğunluğu Türkiye’nin 4 katı olan Hollanda örneğini verdi. Çebi, şehirlerinde 3-4 katlı binaların, parkların, bahçelerin, ağaçların olduğu, tarım alanında dünyanın en büyük ihracatçılarından olan Hollanda’nın topraklarının üçte birini denizden kazandığını, Konya kadar yüzölçümü olmasına rağmen planlı, yaşanabilir binalar ve şehirlerle örnek bir ülke olduğunu belirtti.

Tüm Türkiye Konya’ya sığıyor

İnsanlar için yeryüzünde alan değil anlama ve anlayış sorunu olduğunu belirten Çebi, Türkiye’de 25 milyon hane ve 100 milyon nüfus olduğu düşünülürse, hane başı 600 m2 alan verildiğinde, tüm kurum ve kuruluşlara; okullara, hastanelere, yollara, sokaklara vb. yer verildiğinde tüm Türkiye’nin Konya’ya müstakil evlerde oturacak şekilde sığdığı tespitini paylaştı. Bu tip bir kentte herkesin bahçesinde ağaçlar olduğu düşünüldüğünde şehrin orman gibi görünebileceğini söyleyen Çebi; planlı, sürdürülebilir, sağlıklı, az katlı, merhametli şehirler inşaa etmek için insanın önünde hiçbir engel olmadığını belirtti.

Bir soru üzerine yatay binanın dikey binaya göre daha kolay ve ucuza yapıldğını belirten Çebi, doğa için doğru olanın insan için de faydalı, huzur verici ve kolaylık sağlayıcı olduğunu ifade etti.

Yapıların sosyal ilişkileri nasıl etkilediği üzerine gelen bir soruyu cevaplandıran Çebi, günümüzde aile kavramına karşı büyük bir saldırı olduğuna dikkat çekti. Bireyselliğin ön plana çıkarıldığına ve insanların yaşlanınca çok katlı binalarda yalnız kaldığına dikkat çeken Çebi, dünyanın bugün en yaşlı dönemine girdiğini ifade etti. Çok katlı binalarda birbirinden uzaklaşmış, birbirine yabancılaşmış yaşayan yaşlı ve yalnız bireylerin ölümünden kimsenin haberi olmadığını, gelen koku üzerine polis çağrıldığını belirtti.

Çok katlı binalarla dolu alanların nasıl terk edileceğinin tartışılacağı günlerin geleceğini belirten Çebi, soğuk, duygusuz, yalnızlaştıran, doğadan kopuk evlerde yaşayanların zihinlerinin de yaşadıkları mekan gibi olduğunu ve bir süre sonra yıpranarak işlevini layıkıyla yerine getiremez hale geldiğini söyledi. “Doğayla iç içe, nefes alan, komşuluk ilişkilerinin yoğun olduğu mekanlarda yaşayan insanın zihni yaşamı ve yaşadığı mekan gibi canlı olur.” diye konuşan Çebi, mekanın insan ilişkilerine etkisinin son derece büyük olduğunun altını çizdi.

Çebi konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Şehir bizim ve bizden sonrakilerin ortak malıdır. Bizden sonraki nesillere, imar edilmiş, huzurlu ve yaşanabilir şehirler bırakmak herkesin görevidir. Şehirlerimizi yeni bir medeniyetin taşıyıcıları olarak geleceğe taşımalıyız. Şehir bizim geleceğimizdir. Toplumsal barışımıza ve insanımızın huzuruna katkı sağlayacak şehirleri yeni bir idrak ile inşa ve ihya etmeliyiz.”

merhametlisehiraybukonferasi 1 merhametlisehiraybukonferasi 2 merhametlisehiraybukonferasi 3 merhametlisehiraybukonferasi 4

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz